16 Nisan 2010 Cuma

Marifetler

 

Roman okumak benim dolu zamanlarımı en güzel dolduran faaliyet. Çocukluğumdan beri hikayelerin dünyası benim en iyi vakit geçirdiğim dünyam. 13-14 yaşından beri özellikle geceleri uyumudan önce hikayelere dalmak, onlarla birlikte de uykuya dalmak benim en büyük tutkum, eğlencem. Her ne kadar bu alışkanlığımı son dönemde biraz kaybetmiş gibi olsam da. Ama hala birkaç sayfa okumadan uykuya daldığımda kendimi bir sorumluluğumu yerine getirmemiş gibi hissediyorum yani suçlu. Ne güzel. Okumayı en çok yatmadan önce seviyorum çünkü bir hikayenin hayaliyle kendi hayal dünyanın birleştiği anda uykuya dalmak şahane. Bu yüzden hikayelerin dünyasına "benim dünyam" diyorum. Yalnız bu durumdan önce anne-babam sonra ev arkadaşlarım ve şimdi de sevgilim çok hoşnut olmayabilir. Zira, çoğu gece elimde kitap yarı oturur yarı yatar bir durumda uyuyakaldığım için arkamı toparlamak onlara kalıyor. Elimdeki kitabı kaldığım yeri kaybetmeyecek şekilde almak, üzerimi örtmek ve ışığı kapatmak gibi..  

İyi hikayeleri, güzel bir dille, iyi oluşturulmuş bir kurguyla anlatan her türlü romanı büyük bir ilgiyle okurum. Ama eskiden beri bilimkurgu ve fantezi türüyle aram hiç iyi olmadı. Kendi standartlarımda ortalamanın üzerinde bir okuyucu olmama rağmen kült sayılabilecek fantezi romanlarını bile okumadım. Mesela Yüzüklerin Efendisi. Birkaç kez elime aldım ama 2 sayfa bile okuyamadan vazgeçtim. Masalları çok sevmeme rağmen büyüklere masallar anlatan bu yaratıcı ve zekice olduğunu düşündüğüm kitaplardan neden uzak durduğumu hala bilmiyorum. 

Bilim-kurgu ve fantazi camiasının tanrıça olarak nitelendirdiği Ursula Le Guin'in Marifetler isimli romanını dün bitirdim. Açık söylemek gerekirse okumaya başlamadan önce ben ne yazarı biliyordum ne de kitabın tam konusunu. Kitap kapağı arkasındaki tanıtım yazısını okudum ve evimden uzaktaki yeni evimde çok da altarnatifim olmadığından başladım okumaya. 

Kitapta küçük kabileler halinde yaşayan dağ topluluklarının sahip oldukları doğaüstü güçlerle  -yani marifetler- hayatta kalma savaşı ve bu savaşın ortasında hem marifetini hem de yaşam amaçlarını sorgulayan iki ergenin dünyasını anlatıyor. Marifet ise "Eğer savaşmazsan ele geçirilirsin, soyun sona erer. Marifetler bu işe yarar, verdiği güçler sayesinde"  cümlesiyle özetleniyor arka kapaktaki alıntıda.

Anarşist olarak tanımlanan Le Guin'in bu kitapta ova ile dağ toplumları arasındaki gerilimle köylü- şehirli arasındaki çatışmalara, farklı marifetleri olan topluluklar arasındaki arı soy yaratma çabasıyla ırkçılığa, marifetlerin özünde doğaya uyum sağlama ve düzeni koruma amacıyla verilmiş olabileceği savıyla insan ırkının hırslarıya mecbur olduğu doğaya açtığı savaşa dair mesajlar veriyor. Romancı tutarlı bir yerinde kendini konumlandırdığı ideolojisini de satır aralarında aktarıyor. Ancak bunu yaparken göze batmamaya, okuyucuyu sıkmamaya ve hikayesinin zenginliğine ve üslubunun rengine özen gösteriyor. 

Çocuk masallarında verilen mesajlardan çok daha ince düşünülerek verilen mesajlar bu masalın doğasını hiç bozmamış. Ben en çok bu yönünü sevdim Marifetler'in. Bir de feminist tanrıça Le Guin'in kadın kahramanlara hikayede verdiği kilit roller beni pek bir memnun etti. Hiç de sırıtmıyordu üstelik. 

Yazarın hayal gücünün çok güçlü olduğu muhakkak.  Özellikle Mülksüzler ve Yerdeniz serisi kült bilimkurgu romanları arasında gösteriliyor. Bu romanda da yarattığı dünya renkli ama benim beklentimi karşılamadı. Romanı okurken yazar hakkında edindiğim bilgiler ve hayalgücüne yönelik övgülerle yükselen beklentim tam olarak karşılanmadı. 

Yine de Marifetler okunmayı hak eden bir roman insanın doğayla küskünlüğünün yaratabileceği felaketleri düşündürdüğü için bile okunmayı hakediyor. Hikaye kurgusu da güzel.  Akıcılık sorunu yok. Peki beni bilimkurgu-fantazi türüne yakınlaştırdı mı? Bundan emin değilim ama Mülksüzler ile şansımı bir kez daha deneyeceğimi söyleyebilirim. En kısa zamanda. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder