Kinyas ve Kayra, son bir yıldır takibe aldığım Hakan Günday'ın ilk romanı. Yazar bu romanı yazmaya lise yıllarında başlamış ve kitabı 23 yaşında tamamlamış. Yeraltı edebiyatının ilk örneklerinden sayılan roman, kendilerine Kinyas ve Kayra isimlerini takan iki yeni yetme serserinin hikayesini konu ediniyor. Kitapta, hayatlarına bir anlam katamayan ve birbirleri dahil her şeyden nefret eden iki kaybedenin zihinsel ölüme yolculukları esnasında başlarından geçenler anlatılıyor.
Roman; Kinyas, Kayra ve Hayat, Kayra'nın Yolu ve Kinyas'ın Yolu isimli üç kitaptan oluşuyor ve toplamda 531 sayfa. En baştan söyleyeyim çok zor okunan bir kitap. Sonsuzluğa uzanan devrik cümleler, karamsarlığın tarihini yazan Günday aforizmalarının bombardımanı ve tekrarlar, tekrarlar... Okuduğum yorumlara göre, roman Hakan Günday fanlarının kutsal kitabıymış, bu yüzden ilk cümleden olumsuz şeyler yazmak istemiyorum. Ancak kitabın bazı yerlerinde bırakıp gitmek istedim, diğer yandan bazı kısımlar su gibi aktı, sonra yine afakanlar bastı. Bana göre dengesizliğin uyumunu gösteren bir roman bu.
Romanın başkahramanları hayatın anlamsız bir hiçlik (anlamlı bir hiçlik tabii ki var) olduğunu düşünerek farklı yollardan zihinsel ölüme doğru yola çıkıyorlar. Bu yolculukta -hem gerçek hem de mecaz anlamda- bir insan evladının yapabileceği tüm kötülüklerin ya aktörleri oluyorlar ya da seyircileri. Uyuşturucudan, beyaz kadına, cinayetten, şantaja, hırsızlıktan, kaçaklığa her türlü haltı yiyorlar. Kinyas ve Kayra zıt iki karakter aslında ancak aynı yolun yolcusu oldukları için hayatta en çok biribirlerini anlayabiliyorlar. Bu yazıyı yazmadan önce TDK'dan baktım Kayra yüksek tutulan birinden gelen iyilik, lütuf ve ihsan anlamına geliyor. Ancak Kayra, bitmez tükenmez bir şiddet eğilimi olan, vurdumduymaz, uykucu, çirkin ve çekilmez bir adam. Kinyas ise Kin ve Yas kelimelerinden türetilmiş bir isim. Bu kahramanımız ise yakışıklı, oldukça kırılgan, naif ve uykusuzluktan bitap düşmüş bir adam. Zıtlık ve denge demiştim daha önce galiba. Yazarımız gözümüze gözümüze sokmuş bunu kitapta daha karakter isimlerinden başlayarak. İnsanlıktan çıkmış birbirinin tersi bu iki kafadar yaşama karşı olan öfkelerinde birleşiyorlar ve biribirleri için vazgeçilmez oluyorlar.
Hayatla savaştaki yolculuklarında Türkiye'den, Afrika'ya oradan da taa Kuzey Amerika'ya kadar yol alıyorlar. Günday'ı erkek karakterler oluşturmakta çok başarılı bulduğumu daha önceki yazılarımda da söylemiştim. Bu kitapta da bu durum değişmiyor. Ana karakterleri hem fiziksel olarak hem de yaşadıkları tüm bunalımlar, iç hesaplaşmalar ve diyaloglardaki gerçekçilikle ete kemiğe büründürmekte çok başarılı yazarımız. Ama ah o aforizmalar olmasa ya da en azından bu kadar çok olmasa, hayat çok daha güzel olabilirdi. Kitabın anlatımı bir ilk kitap için oldukça başarılı aslında ama kurguda acemilikler, özellikle son kısımda hikayeyi bağlama kaygısı hemen göze çarpıyor.
Bu arada, Günday'ın okuduğum diğer iki kitabında da olduğu gibi bu kitapta da gerçek kişiler karşımıza çıkıyor. Bu kitaptaki sürpriz ise yazarımızın kendisi.
Anlatım, kurgu ve hikayeyle ilgili daha fazla itirazım var aslında ama bu kadarı yeter sanırım. Kinyas ve Kayra'da beni etkileyen şey ise romanın ya da yazarın mı demeliyim samimiyeti. Asi ilk gençlik yıllarında okunsa belki başucu kitabı bile olabilir. Sonuçta yazarımız da bu kitabı yazmaya ergenlik yıllarında başlamış. Kaç kişi 17 yaşında böyle bir hikaye kaleme alabilir ki. Romanın sadece samimiyeti nedeniyle bile okunmaya değer olduğunu düşünüyorum. İlk seferin günahı olmaz derler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder