Kahperengi, Hande Altaylı'nın Aşka Şeytan Karışır ve Maraz'dan sonra üçüncü romanı. Bu roman, ilk olarak çok satanlar listesinde gördüğümde ilgimi çekti ve biraz gecikmeli olsa da okudum. Yazarımızın diğer iki romanını okumadığımdan genel edebi kimliği ile ilgili bir yorum yapamam ama bu kitap üzerine bir kaç kelam etmek isterim.
Roman, Ege'nin küçük bir kasabasının çok yoksul ve ahlaki açıdan da sefil bir mahallesinde dünyaya gelen Narin isimli bir genç kadının hikayesi. Kitap, bir bölüm Narin'in çocukluğunun anlatıldığı geçmişi, bir bölüm yetişkinlik evresinin hikaye edildiği şimdiki zaman olmak üzere karışık (!) bir kurguyla yazılmış. Başkahramanın geçmişinin anlatıldığı bölümlerde Narin'in kasabada sevgisizlik, iletişimsizlik ve nefretin başrolde olduğu ilk gençlik yılları anlatılıyor. Ağır Roman'da Kolera Mahallesi'ni hatırlayanlar için Narin'in dünyaya geldiği mahalle Kolera'nın çok daha sevimsiz bir versiyonu. Aslında yazarımız bu mahalle ile ilgili kısımları çok yüzeysel anlattığı için kitapta Narin'in tüm hayatında iz bırakan mahallesi ile ilgili ayrıntılı bir bilgimiz olamıyor. Ne Narin'in büyüdüğü ev ya da komşuları, ne de mahallenin sokakları okuyucunun gözünde canlanıyor. Ancak Narin karakteri başarılı bir biçimde çizilmiş, ete kemiğe bürünmüş olarak okuyucunun gözünde canlanabiliyor. Öte yandan, ahlakın yerlerde süründüğü, insanların yoksulluk ve yoksunluk nedeniyle en vahşi ve ilkel duygularını açığa vurduğu bu mahallede herkesin deyim yerindeyse İstanbul Türkçesi ile konuşmaları beni bir okuyucu olarak rahatsız eden unsurların başında geliyor.
Kitabın bu bölümlerinin hikayesi aslında klişelerle örülü. Mahallenin en yakışıklı ve edepsiz erkeklerinden Moskof Recep ile ailesi zengin olduğu için "yırtarım" düşüncesiyle evlendiği çirkin mi çirkin Kara Hatice'nin üç çocuğundan en asi olanı olarak dünyaya geliyor Narin. Ebeveynler yüzeysel bir biçimde aktarıldığından bazı davranışları neden yaptıklarına anlaşılamıyor. Misal babasına neden Moskof lakabı verilmiş? Bu kısımlarda, ilk aşkında yaşadığı çirkin tecrübe ve hayalkırıklığı, babasının sevgisizliği, kardeşlerinin zayıflığı, acımasızlığı ve annesinin ezikliği nedeniyle nefret ettiği ortamdan kaçış öyküsü anlatılıyor.
Kitabın şimdiki zamanda geçen bölümlerinde ise, Narin'in üniversiteyi kazanarak kaçtığı İstanbul'daki yeni hayatı bir başarı hikayesi olarak adlandırılabilecek bir tarzda aktarılıyor. Kimsesiz bir ergen olarak geldiği İstanbul'da Narin'in sadece kendi seçimlerinden oluşan yeni ve başarılarla dolu hayatı, zengin ve eğitimli çevresi, dostlukları ve başarılı iş yaşamının hikayesi anlatılıyor bu kısımlarda. Olayların düğüm noktası ise bu yeni hayatında apansızın karşısına çıkan ilk aşkı ile unutmaya çalıştığı geçmişinin izlerinin ortaya çıkışı yani kırık bir aşk serüveni...Yazarımız şehirli bir romancı olsa gerek bu kısımlardaki üslubu ve ifadeleri daha gerçekçi.
Romanın edebi açıdan doyurucu olduğu söylemek pek mümkün değil. Zira, yaratıcı ve zengin bir anlatımı olmadığı gibi daha önce de değindiğim gibi bazı diyaloglar çeviri Türkçesi izlenimi veriyor. Ancak buna rağmen kitap anlatımdan öte hikaye odaklı olduğu için; plajda, otobüste veya sıkıcı bir derste bir solukta okunabilecek kadar sürükleyici.
Sözün kısası Kahperengi, kafasını boşaltmak isteyen roman kurtları için kısa sürede okunabilecek kesinlikle sıkıcı olmayan, kolay okunan ancak çok da iz bırakmayan orta kalitede bir Türk dizisi hikayesi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder