"Beş yaş insanın en olgun çağıdır, sonra çürümeye başlar"... Bu cümle beş yaşındaki dünyanın en küçük dedektifi Alper Kamu için söylenmişti. Bilenler hatırlar. Kendisi Alper Canıgüz'ün "Oğullar ve Rencide Ruhlar" isimli romanının başkahramanı. Alper Kamu, kendisinin deyimiyle içine hapsedildiği küçücük bedende, dünyanın tüm kötülükleri ve insanların içindeki kötücül duygularla gerçekçi bir savaş veren, eğlenceli bir kahraman. Ama sakın yanlış anlamayın, o Türk filmlerindeki iyilik timsali, başında haresi eksik süper iyi kalpli bir kahraman değil, bir nevi sevimli anti-kahraman diyebiliriz.
Gelelim geçen ay çıkan ve bu yazının konusu olan Alper Kamu Cehennem Çiçeği'ne. Alper Kamu hayranlarına hemen söyleyeyim. Alper Kamu hala beş yaşında, hala içindeki şeytan ile meleğin savaşını hınzır bir gülümsemeyle izleyen, bilmiş, zıpır çocuk. Yani Batı Yakası'nda bu anlamda değişen bir şey yok. Yazar Alper Canıgüz'ün "psikanalitik polisiye" olarak tanımladığı bu romanda, yerli Sherlock Holmes'umuz bu kez mahallesine yeni taşınan bir ailede yaşanan cinayeti çözmeye adamış kendini, bir yandan da eski bir aşk hikayesini çözüyor. Yazarın tanıdık akıcı üslubuyla bir nefeste okunan bu güzel eser, o kadar eğlenceli ki kimi zaman okurken kahkahalara boğuluyorsunuz ama daha bir kaç satır geçmeden boğazınızın düğümlendiği, gözlerinizin dolduğu da oluyor. Alper Canıgüz, yine okuyucuyu duygudan duyguya bir çırpıda geçirirken, bünyeyi zorluyor yani.
Kitap Alper Canıgüz'ün 4. romanı
Romanda, Alper Kamu, tüm dikkati ve bu kez babasının anlattığı enfes bir hikayenin yardımıyla cinayeti çözüyor. Bu noktada yazarımızın polisiye olay örgüsü ve cinayet kurgusu konusunda çok fazla yorum yapmak istemiyorum. Çünkü açıkçası, kitap boyunca benim en az ilgi duyduğum konu, "katil kim?" sorusu oldu. Ama yine de söyleyeyim, yazarın sağ gösterip, sol vurmasına rağmen, katili öğrendiğimde çok da şaşırdığımı söyleyemem.
Ben hınzır olduğu kadar saf ve doğuştan kaybeden küçük dedektifin olaylara bakış açısı, günlük yaşamda ve iç dünyasında yaşanan fırtınalara verdiği tepkiler, acıları, sevinci, aşkı, ihtirası, kıskançlığı ve hırsıyla ilgilendim daha çok. "Oğullar ve Rencide Ruhlar"la birlikte bu ikinci romanda da yazar karakteri o kadar başarılı ve sahici bir biçimde resmetmiş ki Alper Kamu gerçek bir çocuk benim için. En güzeli de başta vahşi cinayetler olmak üzere insanların yapabileceği bütün kötülükleri sıradan olaylar gibi kabullenebilen bu küçük dedektifi en çok etkileyen ve üzen konunun, annesi ile babasının kavgaları ve mutsuzluğu olması. Çünkü Alper Kamu gerçekten bir çocuk ve tüm çocuklar gibi onun için de dünyanın merkezinde anne ve babasının mutlu olması var.
Dünyadaki tüm adaletsizlikleri kanıksamasına rağmen hepsini sorgulamayı sürdüren bu çocuk için çözmesi gereken diğer bir mesele ise aşk. "Adalet" isimli bir kadına duyulan aşk macerası da kitabın paralel hikayesini oluşturuyor. Bu kısım da oldukça başarılı ve ilk kısma nazaran çok daha şaşırtıcı bir sonla düğümleniyor. Bu son okuyucuyu da, dedektif Alper'i de çok derinden etkiliyor.
Romanın içeriğine ilişkin daha fazla ayrıntı verip heyecanın kaçmasına neden olmak istemiyorum. Bir zahmet alın, okuyun. Memnun kalacaksınız. Bu arada kitabın bonusu ise, olay örgüsünde Alper Kamu'nun cinayeti çözmesine yardım etmesi için babasının ona anlattığı "kadife kız" masalı. Dünyayı omuzlarında taşıyan bu kızın hikayesi kelimenin tam anlamıyla şahane.. Roman sadece bu kısacık masal için bile okunmayı fazlasıyla hak ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder