23 Temmuz 2013 Salı

Kardeşimin Hikayesi - Zülfü Livaneli



Kardeşimin Hikayesi, benim okuduğum üçüncü Zülfü Livaneli romanı. İlk olarak kitabı yayımlanmasından kısa bir süre sonra almak istememin amacı, konunun ilginç gelmesinin yanı sıra, yorgun hissettiğim, kafamın pek çok farklı şeyle meşgul olduğu bir dönemde beynimi boşaltacak, sürükleyici bir roman okumaktı. Kardeşimin Hikayesi, psikolojik çözümlemelerin yoğunlukta olduğu, gizemli ve merak duygusunu harekete geçiren, içinde hem aşk hem de cinayet olan iyi bir dille yazılmış, akıcı bir roman. Ama benim okuduklarım arasında bile en iyi Livaneli romanı değil. Her ne kadar kimi izler taşısa da bir Serenad hiç değil. 

Romanın konusu ise büyük şehrin kalabalıklığından ve her türlü insan ilişkilerinden sıkılan Ahmet isimli bir erken emekli mühendisin, Karadeniz kıyısında yerleştiği Podima Köyü'nde meydana gelen cinayetle birlikte ortaya çıkan kimlik bunalımı ile kendi içinde sıkışıp kalan bir adamın hikayesi. 

Romanda cinayete kurban giden kişi kendisinden yaşça çok büyük ve zengin bir adamla evlenip Podima'ya yerleşen magazin basınında sık sık fotoğrafları çıkan hayat dolu bir kadın. Ahmet'in köydeki belki tek arkadaşı olan bu kadının Ahmet'in de katıldığı bir davetin ardından öldürülmesi yörede bomba etkisi yaratır. Cinayetin magazinel yönü sebebiyle olayı soruşturmak üzere genç bir gazeteci kız İstanbul'dan köye gelir ve Ahmet ile bu genç arasında garip bir ilişki başlar. İnsanlardan kaçan, tüm duygularından arınmış, sorunlu bir ihtiyarla genç, inatçı ve hayat dolu bir gazeteci arasında gerilimli bir garip süreç yaşanır. Ahmet, duyguları olmadığı için tanımlayamadığı bir istekle kızı sürekli yakınında görmek ister. Aslında cinayetle ilgili çok da fazla bilgisi yoktur ama kızı yakınında tutmak için ona kendi uydurduğu hikayeleri ve cinayet senaryolarını gerçekmiş gibi anlatır. Bu hikayeler tıkanınca ise kardeşinin yaşadığı karasevdayı anlatmaya başlar. Livaneli'nin yorumuyla post-modern bir Şehrazat olan başkahraman Binbir Gece Masallarında olduğu gibi ilginç hikayelerle kızı evinde tutmayı başarır. 

Yani kısaca, kitapta karasevda var, geçmişi karanlık, pskilojik sorunları olan yaşlı ve tuhaf bir adam ve kardeşinin yaşadığı gerilimli bir karasevda hikayesi var, bu yaşlı adamla genç gazeteci arasındaki yakınlaşma ve cinayet ve de katil var.. Ama bence bu kitabın asıl konusu, geçmişinde sıkışan bir adamın kendini kaybetme ve bulmaktan kaçınma öyküsü. 




Kardeşimin Hikayesi, ilk sayfasından itibaren sizi içine çeken, gerilimli bir film ya da dizi seyrediyormuşçasına elinizden bırakmak istemeyeceğiniz, sizi yormadan kafanızı dağıtmanızı sağlayacak, sürükleyici bir roman. Biraz aceleye gelmiş izlenimi veren olayların düğümlendiği kısımda ise biri öngörülebilir diğeri nispeten daha şaşırtıcı iki sürpriz var.  

Doğan Kitap'ın bu eseri pazarlama biçimi bence çok doğru. Zira kitap yaz tatilinde, plajda, piknikte, kumda çok iyi gider. Okuyucuyu yormayan, merak unsurunun yarattığı sürükleyicilikten beslenen, akıcı bu romanı tavsiye ederim. 

18 Temmuz 2013 Perşembe

Alper Kamu Cehennem Çiçeği - Alper Canıgüz


 "Beş yaş insanın en olgun çağıdır, sonra çürümeye başlar"... Bu cümle beş yaşındaki dünyanın en küçük dedektifi Alper Kamu için söylenmişti. Bilenler hatırlar. Kendisi Alper Canıgüz'ün "Oğullar ve Rencide Ruhlar" isimli romanının başkahramanı. Alper Kamu, kendisinin deyimiyle içine hapsedildiği küçücük bedende, dünyanın tüm kötülükleri ve insanların içindeki kötücül duygularla gerçekçi bir savaş veren, eğlenceli bir kahraman. Ama sakın yanlış anlamayın, o Türk filmlerindeki iyilik timsali, başında haresi eksik süper iyi kalpli bir kahraman değil, bir nevi sevimli anti-kahraman diyebiliriz. 
Gelelim geçen ay çıkan ve bu yazının konusu olan Alper Kamu Cehennem Çiçeği'ne. Alper Kamu hayranlarına hemen söyleyeyim. Alper Kamu hala beş yaşında, hala içindeki şeytan ile meleğin savaşını hınzır bir gülümsemeyle izleyen, bilmiş, zıpır çocuk. Yani Batı Yakası'nda bu anlamda değişen bir şey yok. Yazar Alper Canıgüz'ün "psikanalitik polisiye" olarak tanımladığı bu romanda, yerli Sherlock Holmes'umuz bu kez mahallesine yeni taşınan bir ailede yaşanan cinayeti çözmeye adamış kendini, bir yandan da  eski bir aşk hikayesini çözüyor. Yazarın tanıdık akıcı üslubuyla bir nefeste okunan bu güzel eser, o kadar eğlenceli ki kimi zaman okurken kahkahalara boğuluyorsunuz ama daha bir kaç satır geçmeden boğazınızın düğümlendiği, gözlerinizin dolduğu da oluyor. Alper Canıgüz, yine okuyucuyu duygudan duyguya bir çırpıda geçirirken, bünyeyi zorluyor yani.   


Kitap Alper Canıgüz'ün 4. romanı 
Romanda, Alper Kamu, tüm dikkati ve bu kez babasının anlattığı enfes bir hikayenin yardımıyla cinayeti çözüyor. Bu noktada yazarımızın polisiye olay örgüsü ve cinayet kurgusu konusunda çok fazla yorum yapmak istemiyorum. Çünkü açıkçası, kitap boyunca benim en  az ilgi duyduğum konu, "katil kim?" sorusu oldu. Ama yine de söyleyeyim, yazarın sağ gösterip, sol vurmasına rağmen, katili öğrendiğimde çok da şaşırdığımı söyleyemem. 
Ben hınzır olduğu kadar saf ve doğuştan kaybeden küçük dedektifin olaylara bakış açısı, günlük yaşamda ve iç dünyasında yaşanan fırtınalara verdiği tepkiler, acıları, sevinci, aşkı, ihtirası, kıskançlığı ve hırsıyla ilgilendim daha çok. "Oğullar ve Rencide Ruhlar"la birlikte bu ikinci romanda da yazar karakteri o kadar başarılı ve sahici bir biçimde resmetmiş ki Alper Kamu gerçek bir çocuk benim için. En güzeli de başta vahşi cinayetler olmak üzere insanların yapabileceği bütün kötülükleri sıradan olaylar gibi kabullenebilen bu küçük dedektifi en çok etkileyen ve üzen konunun, annesi ile babasının kavgaları ve mutsuzluğu olması. Çünkü Alper Kamu gerçekten bir çocuk ve tüm çocuklar gibi onun için de dünyanın merkezinde anne ve babasının mutlu olması var. 
Dünyadaki tüm adaletsizlikleri kanıksamasına rağmen hepsini sorgulamayı sürdüren bu çocuk için çözmesi gereken diğer bir mesele ise aşk. "Adalet" isimli bir kadına duyulan aşk macerası da kitabın paralel hikayesini oluşturuyor. Bu kısım da oldukça başarılı ve ilk kısma nazaran çok daha şaşırtıcı bir sonla düğümleniyor. Bu son okuyucuyu da, dedektif Alper'i de çok derinden etkiliyor. 
Romanın içeriğine ilişkin daha fazla ayrıntı verip heyecanın kaçmasına neden olmak istemiyorum. Bir zahmet alın, okuyun. Memnun kalacaksınız. Bu arada kitabın bonusu ise, olay örgüsünde Alper Kamu'nun cinayeti çözmesine yardım etmesi için babasının ona anlattığı "kadife kız" masalı. Dünyayı omuzlarında taşıyan bu kızın hikayesi kelimenin tam anlamıyla şahane.. Roman sadece bu kısacık masal için bile okunmayı fazlasıyla hak ediyor.