Asya Çölü'nde Sarıkamış, Üst Yurt ve Amuderya deltası dolaylarında yaşayan göçebe bir halkın adı Can. Peki neden? Çünkü Can "ruh ya da tatlı hayat anlamında. O halkın ruhundan ve kadınların, anaların ona bağışladığı tatlı hayatından başka hiçbir şeysi yoktu- halkı doğuran analardır çünkü". Bir de Rusça'da toprak sahipleri için hayvanlardan bile daha ucuza gelen, yüreği yani vücudundan başka hiçbir şeye sahip olmayan toprak kölelerine verilen isim. Can halkı Türkmenler, Karakalpaklar, Özbekler, Kazaklar, İranlılar, Kürtler ile Belucilerden ve kimliğini unutmuşlardan, kaçaklardan, yetimlerden, yaşlı kölelerden, kocalarını aldatan kadınlardan, tanrıtanımazlardan, suçlulardan yani herkesin dışladığı insanlardan oluşuyor.
Yirminci yüzyıl Rus edebiyatının en önemli yazarlarından biri olarak gösterilen Andrey Platonov aynı isimli bu kısa romanında bu halkı anlatıyor. Can, Rusya steplerinde sosyalizm bir yana Marx, Lenin, hatta Stalin'e bile yabancı, hangi çağda, hangi topraklarda yaşadıklarından habersiz, başka topraklarda yaşanan hayatları umursamayan bu halka Çagatayev isimli iyi kalpli, romantik başkahramanın Sosyalizm götürme macerasını anlatıyor. Yazar Platanov, kendisi de Can halkının bir ferdi olarak dünyaya gelen, Stalin'i babası olarak gören ve Sosyalizm sayesinde Moskova'da yeni bir hayat kuran Çagateyev'in gözünden "İnsan ne için yaşar?" sorusunun cevabını arıyor bu romanda. İçe işleyen, derin, sembollerle yüklü epik bu kısa roman, okuyucuyu biraz da rahatsız ederek varoluş sorgulamasına itiyor. Okuyucuda "kaçırdığım birşeyler mutlaka vardır, yeniden okumalıyım ama hemen değil" hissi yaratan bu leziz romanda Platonov, Sovyetler Birliği'nde kalben bağlı olduğu yeni düzenin kuruluş sancılarını ele alıyor. Çarlık Rusyasından devralınan acımasız doğa şatlarının da neden olduğu yoksulluğun, açlığın ve sefaletin ürkütücü bir tablosunu resmediyor.
Şiirsel dilinin yanı sıra gerçekçi bir üsluba da sahip olan Can romanında başkahraman, fakirlerin fakiri bu halkta ortak mutluluğu kurmak için gereken bir ruh kalıntısı kalıp kalmadığı konusundaki derin çaresizliğiyle "yoksulun aklı denilen hayal gücü de ölmüş müydü?" sorusunun yanıtını arıyor. Platonov başkahramanın ağzından sosyalizmin kuruluş sürecinin çelişkilerini, tabiatla çetin mücadeleyi, toplumsal-bireysel çatışmaları, insan doğasını, zihinsel süreçleri, vurucu doğa tasvirleriyle ve insani-naif eleştirilerle dantel gibi işliyor. Sonuçta hikaye, tüm güzel masallarda olduğu gibi umudu kutsallaştırarak ve inançla mutlu sona ulaşıyor.
Okuyucunun zihninde nefis ve tat bırakan ve çetin bir varoluşsal sorgulamalara iten bu müthiş kısa romanın yazarından da bahsetmek istiyorum. Şiir, öykü ve kısa roman türlerinde eserler veren Andrey Platonov'u ben bu romanıyla tanıdım. Aslında memleketi Rusya'da da hakettiği değere yeni yeni kavuşan bir yazar. Çünkü sosyalist ruhunu kaybetmemesine rağmen rejimdeki uygulamaları ironik bir dille eleştirdiği için Stalin tarafından yasaklanmış. Ekim Devrimi'nin ardından sosyalizmi, sosyalist toplumu ve bu toplumun ideal insan tipini inşa etmek için yola çıkan yönetim edebiyatı da bir araç olarak kullanmış. Sosyalizmin inşasına katkıda bulunan toplumsal gerçekçi büyük Rus yazarlarından biri de Gorki. Gorki'nin çağdaşı olan Platonov başta Stalin olmak üzere yönetimin büyük beğenisini toplamış. Hatta, 1925 yılında yayımlanan ve 1905 yılında Potemkin Zırhlıs’ındaki isyanı konu edinen Black Sea Revolt of 1905 kitabı Bolşevik Parti’nin resmi yayını ilan edilmiş. Ancak sosyalizmin gidişatını eleştiren, eksiklerini dile getiren yazılar kaleme alınca rejim düşmanı ilan edilerek aforoz edilmiş. Kitapları da uzun süre yasaklanmış.
1951 yılında hayatını kaybeden Andrey Platonov'un çok karamsar, gizemli ve ilginç bir hayat hikayesi var. Stalin rejimle ters düştüğü için nefret ettiği Platonov'un edebiyatına hayranmış aynı zamanda. Bu nedenle diğer rejim muhalifleri gibi ona hayatı zindan etmemiş. Ama hırsını 15 yaşındaki oğlundan çıkarmış. Platonov'un oğlu rejim muhalifliği ve ajanlık suçlamalarıyla toplama kamplarına gönderilmiş ve orada hastalanmış. Oğlunun tedavisine yardıma giden Platonov da oğlundan kaptığı tüberküloz nedeniyle 52 yaşında hayatını kaybetmiş.Sovyetler Birliği yıkılınca da yasaklı kitapları yeniden okuyucuyla buluşmuş ve itibarı yeni yönetim tarafından iade edilmiş. Hatta 1981 yılında Sovyet astronom tarafından bulunan küçük bir gezegene, yazara saygı mahiyetinde "3620 Platonov" adı verilmiş.
Son olarak bu müthiş kitabı tavsiye etmekle birlikte yazarın diğer kitaplarını heyecanla okuyacağımı bildiririm.