Emrah Serbes, Türk edebiyatına heyecan katan Afili Filintalar'dan biri. Bu genç yazara büyük sempati duymamın en önemli sebebi Türk televizyon tarihinde belki henüz yayındayken kült olmuş tek yapım olan Behzat Ç. dizisinin senaryosunu yazıyor olması. Ben Emrah Serbes'i geçen yaz soğuk bira eşliğinde birbiri ardına izlediğim Behzat Ç. dizisinin ilk sezonu ile tanıdım. Anti kahramanı bol, gerçekçi-absürd anlatımı ve süper oyunculuklarıyla beni kendine bağlayan, bitmemesi için dua eder hale geldiğim dizi bölümlerini henüz tamamlamadan da yazarımızın ilk iki romanı Son Hafriyat ile Her Temas İz Bırakır kitaplarına başladım. Her ne kadar polisiye türüne yabancı olsam da akıcı, yalın anlatımı ve samimi karakterleri ile aklıma yer etti bu iki roman ve Emrah Serbes'i yakın takibe aldım.
Diğer Afili Filintalar'da olduğu gibi Emrah Serbes'in en başarılı olduğu alan bana göre 90'ların kederli, abuk ve komik atmosferini samimi, duygusal ve dönemin karman çormanlığına yakışır renkli bir dille anlatabilme gücü. Bunu yaparken de o dönemde çocuk olmanın verdiği saflığı koruyabilmiş olması. Yazıma konu olan yazarın son kitabı Erken Kaybedenler ise 8 erkek çocuk hikayesinden oluşuyor ve 141 sayfa. Birbirinden samimi bu hikayeler hem çok duygusal hem de çok komik. 90'ların taşrasında geçen bu hikayeler kadın-erkek bu dönemde çocuk olan herkese tatlı hatıralar anımsatıyor. Kooperatif apartmanlarında doğan ve çocukluğunu sokaklarda oyun oynayarak geçiren son nesil olduğumuz için belki de o dönemin anlatılması çok etkileyici.
Ergen erkek hikayeleri edebiyatımızda çok fazla işlenmeyen bir konu. Hele hayata baştan kabullenilmiş bir kaybeden olarak başlayan ve başından geçen tüm olumsuzlukları hayatın sonu olarak algılayan,saf ve kötümser yani Küçük Emrah misali erkek çocuklar belki hiç anlatılmadı. Yapayalnız kalmış; hiçbir zaman arkadaş grubunun lideri, özenileni ya da sevilmeyen kötüsü olarak bile dikkat çekememiş duygusal erkek çocuklarının yaşadıkları insanı gerçekten duygulandırıyor. Bu noktada beni en çok etkileyen şu diyaloğu aktarmak istiyorum, spoiler uyarısıyla. Aşkına karşılık bulamayan ergenin babasıyla konuşması :
- Apartmanın girişindeki lambayı sen mi kırdın Bülent?
....
- Lamba senden değerli mi evladım, lambanın amına koyayım lamba kim?
- Beni görünce yanmıyordu baba.
- Nasıl ya?
- Görmezden geliyordu, yanmıyordu. Kaç sefer yok saydı beni..
Çok uzatmadan Erken Kaybedenler kitabını tavsiye ediyorum çünkü herkesin altı çizili bir biçimde "en" olmak için birbirini yediği anlamsız hayat mücadelesinde baştan kaybeden olan çocukların saf-aptal hikayeleri insanın içini açıyor. Belki bir edebiyat harikası değil ama trende, otobüste, metroda, vapurda hayatımızdan çalınan zamanı en eğlenceli şekilde değerlendirebileceğimiz bir kitap Erken Kaybedenler. Zira, akıcı dili ve birbirinden renkli karakterleri ile bir çırpıda okunuyor ve insanı yormuyor.